Genco Erkal, 28 Mart 1938 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Liseyi Robert Kolej’inde okuyup bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümününden diploma aldı.Öğrenimi sırasında tiyatroda rol almaya başladı. 1957 yılında Genç Oyuncular Amatör Topluluğu’nu kuranlar arasındaydı.
1959 yılından başlayarak Kenterler, daha sonra Arena, Gülriz Sururi-Ergin Cezzar, AST ve İstanbul Tiyatrosu’nda sahneye çıkarak, Türkiye’nin önemli özel tiyatro topluluklarında oyuncu ve yönetmen olarak çalıştıktan sonra, 1969 yılında Dostlar Tiyatrosu’nu kurdu.
Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel, Tankred Dorst gibi yabancı yazarların yanısıra, Aziz Nesin, Haldun Taner, Nazım Hikmet, Can Yücel, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Behiç Ak gibi Türk yazarların oyunlarını yönetti. Roman, öykü, şiir gibi değişik türlerden tiyatroya uyarlamalar yaptı, oyunlar çevirdi.
1962′de Asena Ti-yatrosu’nda. Yaroslav Haşek’in yazdığı “Aslan Asker Şvayk” oyunundaki rolüyle ilhan iskender ödülü’nü kazandı. Çeşitli ödüller kazandığı ünlü rolleri arasında Gogol’den Bir Delinin Hatıra Defteri, Bertolt Brecht‘ten Galileo, Maxwell Anderson‘dan Yalınayak Sokrates, Nazım Hikmet‘ten Kerem Gibi, Can Yücel‘den Can sayılabilir.
2008 senesinde kendi yazdığı ve yönettiği, 1993 yılında Sivas`ta Madımak otelinde yapılan katliamı konu alan Sivas’93 isimli belgesel tiyatro oyununu, Türkiye ve Avrupa genelinde tiyatroseverlere sundu. Bu oyunu ile Pertevniyal Lisesi tarafından 2008 yılının en iyi tiyatro ödülünü aldı.
Önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve birçok ödül kazanan 1982′de Ali H. Özgentürk’ün “At”, 1983′te Zeki ökten’in “Faize Hücum”, Erden Kıral tarafından 1982’de çekilmiş bir film “Hakkâri’de Bir Mevsim”, 1990 da Fehmi Yaşar tarafından çekilen “Camdan Kalp” ve uzun bir aradan sonra 2008 yılında çevrilen “Pazar-Bir Ticaret Masalı” filmlerinin baş rolünde oynadı. TRT Televizyonu için Haldun Taner‘in ünlü müzikli oyunu Keşanlı Ali Destanı’nı yönetti ve oynadı.
Değişik yıllarda birçok kez “yılın en iyi erkek oyuncusu”, “en iyi tiyatro yönetmeni” seçildi, yaşam boyu başarı ödülleri kazandı. 1982 yılında “At” ve 1983 yılında “Faize Hücum” filmleri ile “en iyi erkek oyuncu” dalında Antalya Film Festivali’nde iki kez Altın Portakal aldı.
1993-1998 yılları arasında, Paris’te ve Avignon Festivali’nde Fransızca da oynamaya başlayan Genco Erkal, üç Fransız yapımında rol aldı: Nâzım Hikmet’ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana’dan Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho’nun ünlü romanından uyarlanan Simyacı. 2009 Aydın Doğan Tiyatro Ödülü’nü kazanan sanatçı, verilen 50 bin liralık ödülü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışladı.
Genco Erkal halen, kurucusu olduğu Dostlar Tiyatrosu’nun sanat yönetmenliğini yapmaktadır.
19 Kasım 2010 tarihinde vizyona giren Çağan Irmak‘ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği “Prensesin Uykusu” filminde başrolde oynamıştır.
Sahnelediği ve rol aldığı oyunlardan bazıları şunlardır. “Rosen-bergler Ölmemeli” (1970), “Asiye Nasıl Kurtulur” (1972), “Şili’de Av” (1974), “Kafkas Tebeşir Dairesi” (1979), “Ağrı Dağı Efsanesi” (1981), “Galileo Galilei” (1983). “Çöl Faresi”, “Nalınlar”, “Midas’ın Kulakları”, “Keşanlı Ali Destanı”, “Bir Delinin Hatıra Defteri”
“Durdurun Dünyayı İnecek Var” , “Abdül Cambaz”, “Kerem Gibi”, “Sevdalı Bulut”, “Yalınayak Sokrates”, “Ezenler Ezilenler”, “İnsanlarım”, “Can”, “Azizname”, oyunlarıyla hafızalardan silinmedi uzun zaman.
Genco Erkal, tiyatro sanatçısı Zeynep Tedü ile evlendi. Bir kaç sene sonra boşandılar. Ayşe adında bir kızı var.
kaynak : biyografi.net.tr
Videoda izleğiniz şiir
“Ben İçeri Düştüğümden Beri ” şarkı sözleri ile
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız:
“Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman…”
Bana sorarsanız:
“On senesi ömrümün.”
Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız:
“Bütün bir hayat.”
Bana sorarsanız:
“Adam sen de bir iki hafta.”
Katillikten yatan Osman;
ben içeri düştüğümden beri,
yedibuçuğu doldurup çıktı,
dolaştı dışarlarda bir vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
altı ayı doldurup çıktı tekrar.
dün mektubu geldi; evlenmiş,
bir çocuğu doğacakmış baharda.
Şimdi on yaşına bastı,
ben içeri düştüğüm sene,
ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek,ince, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan,
hâlâ çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde,
ben içeri düştüğümden beri…
Ve bizim hane halkı,
bilmediğim bir sokakta,
görmediğim bir evde oturuyor.
Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek,
ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi,
bizim burda, içeride birbirini vurdu millet,
yumruk kadar simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine,
fakat esmer ve tatsız.
Ben içeri düştüğüm sene,
İKİNCİSİ başlamamıştı henüz.
Daşav kampında fırınlar yakılmamış,
atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl,
Şimdi ÜÇÜNCÜDEN bahsediyor Amerikan doları.
Fakat gün ışıdı her şeye rağmen,
ben içeri düştüğümden beri.
Ve “Karanlığın kenarından,
ONLAR ağır ellerini kaldırımlara basıp
doğruldular” yarı yarıya.
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene
ONLAR için yazdığımı:
“Onlar ki toprakta karınca
suda balık,
havada kuş kadar çokturlar.
korkak, cesur,
cahil, hakim
ve çocukturlar.
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır”
Ve gayrısı,
mesela, benim on sene yatmam,
lâfü güzaf.
Yorum Ekle