2015 yılı "Nâzım Hikmet'i Anma Etkinlikleri" kapsamında şairin mezar başında düzenlenen törende gazeteci, yazar Nebil Özgentürk konuşmasını yapmak ve Nâzım Hikmet'in otobiyografi şiirini okumak üzere kürsüye davet edildi.

Nebil Özgentürk Rtib başkanının bahsettiği gibi Nâzım’ın hak ettiği yerde olmadığının bir kez daha altını çizerek konuşmasına başladı.
1951’de İstanbul’dan bir gemiye atlayıp kaçtığında, kaçmak zorunda kaldığında o dönemin basını vatan haini demişti ona kara puntolarla. O dönemin iş adamları da kem gözle bakmıştı ve gazetelere “vay vatan haini” diyerek açıklamalar yapmıştı. O dönemin devleti zaten onu bir kaşık suda boğmak için çırpınıyordu. Ceza evinden yeni çıkmasına rağmen öldürmek istiyordu, derin bir şekilde. O dönemin siyasetçisi yine açıklamalar yapmıştı “vay vatan haini” diye. Hatta o dönemin meslektaşları bazen gazeteci, bazen yazar onlarda korku ikliminden etkilenip hep sinmişlerdi. Onlar da “vatan haini” diyordu. Bugün hem basın burada, hem iş adamları burada ki bu bugünü ve akşamı onlar düzenliyorlar. Ne güzel. O günlerin devleti bu kadar sorgularken, öldürmek isterken bugün devlet de burada gördüğünüz gibi. Bugün siyasetçi de burada. Bugün meslektaşları burada. Bugün basın da burada. Bugün herkes burada. Nâzım haklı çıktı yani.
Ben şimdi ölmeden kısa bir süre önce yazdığı, hepinizin çok iyi bildiği bir şiirini okuyacağım.

OTOBİYOGRAFİ

1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim
on dokuzum da Moskova’da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzum da yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

Hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

Otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Prag’dan Havana’ya

Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’de
961’de ziyaret ettiğim anıt kabri kitaplarıdır

Partimden koparmaya yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
952’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

İçtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

Başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

Bindim trene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 921’den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

Yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye’mde Türkçemle yasak

Kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.

www.nazimhikmet.com

Nâzım HİKMET

Moskova Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı

Tüm Yazılara Bak

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir