2013 yılı “Nâzım Hikmet’i Anma Etkinlikleri” kapsamında şairin mezarı başında düzenlenen törende Nâzım Hikmet’i ve dostlarını yakından tanımış olan gazeteci Hıfzı Topuz kürsüye davet edildi.

Sevgili Nâzım dostları,
Sevgili barış dostları,
Sevgili Moskovalılar,
Sevgili Rusya’daki iş adamları
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sevgili dostum Nâzım,
Burada mezarının başında sana sesleniyorum:
Sen buradan ayrıldığın zamanlarda; ben benden 20 yaş büyüktüm ve tarihin cilvesine bak ki bugün ben senden 30 yaş daha yaşlıyım. Ama sen her zaman büyüğümüzsün. Sen her zaman benden büyük oldun. Her zaman ben senden esinlendim. Senin tanıdığın, sevdiğin bütün dostların teker teker bu dünyadan ayrıldılar. Ne Abidin kaldı, ne Hüseyin, ne Avni, ne Orhan Kemal, ne Piraye, ne Münevver, ne Vera.
Paris’te olduğumuz günlerin birinde sen bana demiştin ki; “Benim sakladığım üç anı var. Birini bana Moskova’ya ilk geldiğim akşam verdiler. Orada bir konuşmaya çıkmıştım. Bir kadın geldi. Bana bir zarf verdi. Zarfın içinde Stalin’i savunurken ölen oğlunun resmi vardı.” Şimdi düşünüyorum da o konuşmayı sen bizim seni dün akşam andığımız “MIR Salonu”nda yaptın. MIR salonunda dün seni görmüş gibi oldum. Orada demek ki alkışlar arasında karşılanan, hediyeler verilen, anılan hep sendin. Bu ne tatlı bir şey?
O zaman bütün Türkiye seni biliyordu ama şiirlerini okuyamıyordu. Şiirlerin yasaktı. Kimse senin adını anamıyordu. Bugün öyle mi? Bugün sen bir simge oldun. Dünya çapında bir adamsın. Bugün sen sınıflar üstünde bir kimlik kazandın. Bugün seni yalnız çalışanlar, aydınlar değil iş adamları da anıyor. Herkes seni anıyor. Herkes seni yaşatıyor. Müthiş bir kimlik. Dünya da az insan senin gibi bir ün kazanmıştır Nâzım.
Seni bundan 50 yıl önce burada yolcu ettiğimiz zamandan beri Türkiye’de çok şeyler değişti. Ne oldu? Bir defa seni Türkiye’de bilmeyen yok. Sen bir anıt oldun ve herkes seni anıyor, şiirlerini okuyor ve seni ezbere biliyor. Senin yaşadığın zaman sana türkülerini söyletmiyorlardı. Bize türkülerimizi söyletmiyorlardı. Robson diye haykırmıştın sen. Ve ben o şiirini senin sesinle yıllarca saklamıştım. Bugün öyle mi? Bugün bütün dünya senin türkülerini söylüyor Nâzım.
Sen geleceğe umutla bakıyordun. Sen hiç bir zaman umudunu kesmedin. Sen Tevfik Fikret gibi gençtin. Fikret ne diyordu:
“Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb…
Her şey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb…” diye gençliğe sesleniyordu. İşte o gençlik hayatta.
Atatürk Cumhuriyeti, Devrimleri gençliğe emanet etti. Sen her zaman gençliğe güvendin. Bunu şiirlerinde dile getirdin. Ama ne yazık ki son günlerde Taksim’de, Beşiktaş’ta Ankara’da, Eskişehir’de, İzmir’de olanları göremedin. Olsaydın, onların arasına katılsaydın… Kim bilir gümbür gümbür sesinle ne coşkulu şiirler yazardın. Ama onlar seni anıyorlar. Onlar sana layık olmaya çalışıyorlar ve Türkiye sana layık olacak. Senin istediğin bir gençlik yetişiyor Nâzım. Burada rahat uyu.
Seni sevgiyle selamlıyorum.

Not : Hıfzı Topuz’un konuşmasında geçen, Nâzım Hikmet’in Amerikalı siyahi atlet, müzisyen, oyuncu, yazar ve sivil haklar savunucusu olan Robeson’a yazdığı “Korku” adlı şiirini ve Robeson ile Nâzım’ın yollarının nasıl kesiştiğini hatırlayalım.

1934 yılında Sovyetler Birliğini ziyaret eden Robeson, sosyalizmden etkilenerek çalışmalar yaptı.
İnsan hakları, yoksullukla mücadele, ırkçılık gibi konularda seri konferanslar verdi. 4 Eylül 1949 tarihinde New York’un Prekskill kentinde şarkıcılığa veda konseri sırasında Ku Klux Klan saldırısında linç edilmekten son anda kurtarıldı. Afrika halkları konseyi başkanı seçildi. Paul Robeson; Nâzım Hikmet’in serbest bırakılması için dünya çapında kampanya başlatarak, şairin “…balık tuttum yiyen ölür / elimize değen ölür / bu gemi bir kara tabut / lumbarından giren ölür” şiiri ile birlikte dört şiirini besteledi.
Nâzım Hikmet’le birlikte Dünya Barış Konseyi ödülünü paylaştı.*

KORKU
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim
Kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize
Korkuyorlar Robson, şafaktan korkuyorlar,
Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten
Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet Robson, adı ne
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli
Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar Ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar.


Kaynak : https://tr.wikipedia.org/wiki/Paul_Robeson

Nâzım HİKMET

Moskova Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı

Tüm Yazılara Bak

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir